20 Eylül 2015 Pazar

Kavgam - Karl Ove Knausgaard

           

       Aklı başında insanların okumaması gereken bir kitap. Kitap aslında ruh hastası Norveçli yazarın hayatının seçilmiş kısımlarını anlatıyor. Hep bir şeyler yakalarım diye okudum, ya çevirisi çok kötü ya da gerçekten çok başarısız bir kitap. Kitapda ne anlatılıyor derseniz, Karl Ove'un bakış açısından yaşadığı olaylar anlatılıyor. Kitabın son 100 kusür sayfası, babasının cenazesi ve ölümüyle ilgili. Bu kitabı kimseye önermem, Newyork times nasıl olup da bu kitabı bestseler yapmış anlamadım, büyük ihtimal isim benzerliğinden insanlar yalnışlıkla almıştır.

Aşağıdaki tanıtım bülteni www.dr.com.tr den alınmıştır.




"Kalp için hayat basittir: Atabildiği kadar atar. Sonra durur."

Hiçbir sır bırakmayan bir dürüstlükle yazıyor Knausgaard. O yazdıkça nefesler tutuluyor, heyecandan kalp çok kereler duracak gibi oluyor. Onun yaşamına giriyor, kendi kalbinizden çok ama çok uzaklara gidiyorsunuz ama bir anda orada sadece kendi kalbinizin attığını duyuyorsunuz. Knausgaard Kavgam'da eşsiz bir ustalıkla bize yaşamlarımızı geri veriyor.

'Karl Ove'nin kayda değer yeteneği ki bu yetenek bugünlerde ender bulunuyor, tamamen anda ve kendi varlığının farkında olması. Her detay süsleme ve gösterişten uzak bir biçimde ortaya konuyor, sanki yazmak ve yaşamak eşzamanlı oluyormuş gibi. Sizi tamamen içine çekiyor. Onun hayatını onunla birlikte yaşıyorsunuz.'
-Zadie Smith, New York Review of Books-

Kavgam'ın ilk iki cildinde sıtma ateşine tutulmuş gibi oldum. 4 gün boyunca okumaktan başka çok az şey yaptım, e-postalarımı cevaplamadım, köpeğimi yürüyüşe çıkarmadım, bulaşıklar lavaboda yığıldı. Anlatının ışıkları sizi olduğunuz yere mıhlıyor, tıpkı otobanın ortasında kalakalmış bir hayvan gibi.'
-Dwight Garner, The New York Times-

'Kavgam, Knausgaard'ın sıra dışı 6 ciltlik romanı tüm bilinen ticari reklamları alt üst ederek yazarını bir rock yıldızı haline getirdi. Sadece Norveç'te 450.000 adet satıldı, her 9 yetişkinden biri Kavgam'ı okudu.'
-Emma Brockes, The Guardian-

'Bırakamıyorum, bırakmak istiyorum, bırakamıyorum, sadece bir sayfa daha, sonra akşam yemeğini hazırlayacağım, bir sayfa daha…'
-Västerbottens-kuriren, İsveç-

'Bu destansı maceranın ilk ilk bölümü, bıkkın ve yorgun okurları bile hayata bağlayacak.'
-The Independent-

'Knausgaard'ı okumak Google Earth'e ilk kez bakmak gibi; uzaydan kıtayı, ülkeyi, sonra büyüdüğünüz kasabayı ve caddeyi yakınlaştırıp tıklıyorsunuz. Hepsi orada, sadece tıklamaya devam edin.'
-London Review of Books-

"Kavgam dürüst ve ustaca çekilmiş bir 'selfie'"
-John Powers-

'Kavgam şaşırtıcı bir biçimde büyülüyor - ayrıntılar ve içtenliğin birleşimi, başka birinin beynine girme illüzyonu yaratıyor. Kavgam, kavgaya değer.'
-GQ-

'Ardı ardına gelen her kitapta Bay Knausgaard, günümüzün en önemli yazarlarından biri olma ününü pekiştiriyor.'
-The Observer (UK)-

'Knausgaard hayatını tüm ayrıntıları ile yazıyor, içine girerek ve içindeki titreşimleri kağıda dökerek.'
-Joshua Rothman, Page-Turner-

'Çok güçlü ve canlı… Nefis, kalıcı ve tanrısal paragraflar… Knausgaard son derece çarpıcı ve tamamen dürüst. Evrensel endişelerin sıradan, banal seslerinden korkmuyor çünkü bunlar zaten hayatın akışı ve hepsi farklı şekillerde de olsa herkesin başına geliyor. Knausgaard'ın kitabında, aralıksız, sonu gelmeyen bir tat var. Sonuç cümleleri sakin, yalın ve başarılı. Walter Benjamin'in 'gerçeğin efsanevi yönü' dediği şeye sahipler.'
-James Wood, The New Yorker-

'Müthiş bir roman... Çaresiz bir halde devamını bekliyorum cümlesinden başka bir şey söyleyemeyeceğim.'
-Dagsavisen, Norveç-

'Tamamen sürükleyici, şaşırtıcı bir içgörü ile aydınlanmış sayfaları ve yürek paraçalayıcı dürüstlüğü ile Kavgam dünya edebiyatına tek bir karakteri sunarak bizi insanoğlunun zihninin derinliklerine çekiyor.'
-Phillip Lopate-

'Kavgam insanın bakış açısını değiştiren bir kitap. İncil gibi.'
-Heather Mallick, The Toronto Star-

Karl Ove Knausgaard (1968)
Norveç Oslo'da doğmuş olan yazar Karl Ove Knausgaard, tüm dünyada edebi bir sarsıntı yaratan Kavgam adlı 6 kitaptan oluşan romanlar serisi ile tanınmaktadır. Kavgam'ın ilk kitabı 2009'da basıldıktan hemen sonra beş milyon nüfuslu Norveçte büyük bir sansasyon yaratarak yarım milyonluk bir satış hacmine ulaşmıştır. Serinin etkileri dalga dalga yayılarak Amerika ve Avrupa'yı derinden sarsmıştır. Kavgam kısa bir süre içinde 22 dile çevrilmiş ve Knausgaard'ı dünyanın en sıradışı edebiyat fenomeni haline getirmiştir. Yazar şu an İsveç Österlen'de yine bir yazar olan eşi Linda Boström Knausgaard ve 4 çocuğu ile birlikte yaşamaktadır.
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 492

Baskı Yılı: 2015


Dili: Türkçe
Yayınevi: Monokl










3600 Sayfa, Bir Skandal ve Edebiyatı Sarsan Gerçekler: Knausgaard'ın 'Kavgam'ı Hakkında Bilmeniz Gereken 5 Şartıcı Gerçek

Giriş: Neden Herkes "Sıkıcı" Bir Kitabı Konuşuyor?

Bir yazarın altı cilt ve 3600 sayfa boyunca çocuk bezi değiştirmesini, market alışverişi yapmasını, sigara içmesini ve babasıyla olan sorunlu ilişkisini en ince detayına kadar anlattığı bir eserin nasıl küresel bir edebiyat fenomenine dönüştüğünü hiç düşündünüz mü? Karl Ove Knausgaard'ın "Kavgam" serisi, tam olarak bunu başardı ve modern edebiyatın en tartışmalı, en çok konuşulan ve en etkileyici eserlerinden biri olarak tarihe geçti. Bu yazı, sıradan bir hayatın destanından yola çıkarak felsefi bir provokasyona, oradan da ağır bir insani bedele ve toplumsal bir çılgınlığa uzanan bu devasa anlatının ardındaki en şaşırtıcı, sarsıcı ve düşündürücü gerçekleri bir araya getiriyor.

--------------------------------------------------------------------------------

1. Sıradan Olanın Destanı: Bu Kitap Neden Hem 'Sıkıcı' Hem de 'Hipnotik'?

Eserin merkezindeki estetik paradoks, okuyucu üzerindeki ikili etkisinde yatar. Knausgaard, gündelik hayatın en banal anlarını mikroskop altına yatırır ve onları varoluşsal kırılmalara uğratana dek inceler. Çocuk bezi değiştirmenin sıkıntısı, alışveriş listesinin monotonluğu veya içilen bir sigaranın yarattığı anlık duraksama, onun kaleminde ontolojik bir sorgulamaya dönüşür. Tam da bu aşırı detaycılık, bazı okuyucuların eseri "sıkıcı" ve "gereksiz yere uzun" bulmasının temel sebebidir.

Buna karşılık, Zadie Smith ve James Wood gibi pek çok öncü eleştirmen, bu deneyimi "hipnotik" olarak tanımlar. Knausgaard okumanın, yazarla birlikte "kendi hayatını yaşamak" gibi klostrofobik ama karşı konulmaz bir his yarattığını belirtirler. Çünkü yazar, sıradanlığın içindeki evrensel dramı, trajediyi ve güzelliği yakalayarak adeta "banalliği kutsar". O, hayatın dokusunu, tıpkı bir belgeselci gibi, ancak bir romancının içgörüsüyle kaydetmeyi amaçlar. Bu estetik tercih, eseri hem itici hem de çekici kılan felsefi bir provokasyonun yalnızca ilk adımıdır.

2. İsimdeki Cüret: Hitler'in 'Kavgam'ına Kasıtlı Göndermenin Arkasındaki Felsefe

Serinin orijinal adı olan "Min Kamp", Adolf Hitler'in "Mein Kampf"ını (Kavgam) doğrudan çağrıştıran, bilinçli bir provokasyondur. Bu isim tercihi, özellikle Almanya’da o kadar büyük bir dirençle karşılandı ki, kitabın ilk ciltleri orada "Sterben (Ölmek)" ve "Lieben (Sevmek)" gibi farklı başlıklarla yayımlanmak zorunda kaldı. Ancak bu seçimin ardında basit bir şok etkisinden çok daha derin, yapısal bir felsefe yatar.

Knausgaard için bu isim, kendi eserini Hitler'in manifestosunun bir "antitezi" olarak konumlandırma çabasıdır. Hitler'in totaliter, kolektif ve her şeyi yutan "Biz" (Wir) anlatısına karşı Knausgaard; bireysel, kırılgan, hatalı ve utanç dolu "Ben"i (Ich) savunur. Bu karşıtlık, eserin felsefi omurgasını oluşturur: Hitler'in Kavgam'ı, bireyselliği yok edip kitleye karışmayı hedeflerken; Knausgaard'ın Kavgam'ı, toplumsal normları reddedip radikal bir bireyselliğe ulaşmaya çalışır. Bu cüretkar jest, eserin sadece kişisel bir itiraf değil, aynı zamanda ideolojik bir kavga olduğunu ilan eder.

3. Radikal Dürüstlüğün Bedeli: Edebiyat Aile Bağlarını Nasıl Yok Etti?

Knausgaard’ın her şeyi sansürsüzce yazma ilkesi, felsefi bir duruştan öte, yıkıcı bir eyleme dönüşerek ağır bir insani bedel ödemesine neden oldu. Edebiyat uğruna feda edilen ilişkiler, serinin en karanlık gölgesidir.

  • Amca Gunnar Vakası: Yazar, birinci ciltte babasının alkolizm batağındaki sefil ölümünü ve yaşadığı evin pisliğini tüm çıplaklığıyla anlattığında, amcası Gunnar tarafından "aile şerefini lekelemekle" suçlandı. Gunnar, anlatılanların yalan olduğunu iddia ederek Knausgaard'ı dava açmakla tehdit etti. Bu tehditler davaya dönüşmese de aile bağları tamamen koptu.
  • Linda Boström'ün Trajedisi: En vurucu bedel ise Knausgaard'ın eski eşi, yazar Linda Boström'ün yaşadıkları oldu. Knausgaard, seride Linda'yı sık sık "duygusal olarak dengesiz" bir karakter olarak resmetti. Yıllar sonra Linda, bu anlatıya kendi romanı Ekim Çocuğu ile cevap verdi. Kitabında, gördüğü elektrokonvülsif tedavi (EKT) nedeniyle hafızasını nasıl kaybettiğini anlattı. Burada edebiyatın en trajik tezatlarından biri ortaya çıkar: Karl Ove’nin her detayı hatırlayıp yazdığı versiyon, onların ortak geçmişinin "resmi tarihi" haline gelirken, Linda gördüğü tedavi nedeniyle bu geçmişi unutmaya mahkûm edilmiştir. Knausgaard anlatı iktidarını elinde tutarken, Linda kendi hafızasından mahrum bırakılmıştır. Linda'nın şu sözleri, bu trajedinin özüdür:

4. Bir Kitaptan Fazlası: Norveç'i Kasıp Kavuran 'Knausgaard-Mania'

"Kavgam", kısa sürede edebi bir metin olmanın ötesine geçerek Norveç'te toplumsal bir fenomene dönüştü.

  • İstatistiksel Etki: Kitap, sadece 5 milyon nüfuslu Norveç'te 500.000'den fazla satarak her dokuz yetişkinden birinin kütüphanesine girmeyi başardı.
  • Sosyal Etki: Bu inanılmaz popülerlik, ülkede "Knausgaard-mania" olarak adlandırılan bir çılgınlık başlattı. Hatta bazı iş yerlerinde, çalışanların sürekli kitap hakkında konuşması nedeniyle verimliliğin düştüğü ve bu yüzden "Knausgaard-sız günler" ilan edildiği rapor edildi.
  • Kültürel Başkaldırı: Bu başarının ardında yatan temel dinamiklerden biri, yazarın "Jante Kanunu"na, yani İskandinav toplumlarında bireysel başarının veya farklılığın törpülenmesini öngören kültürel norma karşı açtığı savaştır. Bu başarı, yazarın en mahrem ve "kusurlu" benliğini ortaya dökerek bu kültürel baskıya meydan okuduğu bir savaşın zaferi olarak okunabilir.

5. Utancın ve İğrençliğin Anatomisi: Edebiyatın En Sarsıcı Sahneleri

Knausgaard, okuyucuyu rahatsız etme pahasına sergilediği sansürsüz dürüstlükle edebiyatın sınırlarını zorladı. Bu radikal dürüstlüğün en ham tezahürleri, utanç ve iğrençlik anlarında ortaya çıkar.

  • Temizlik Sahnesi: Birinci ciltte yer alan, babasının ölümünden sonra onun alkol, dışkı ve kusmukla kirlenmiş evini temizleme sahnesi, şüphesiz dünya edebiyatının en sarsıcı "temizlik" sahnelerinden biridir. Yazar, bu süreci yüzlerce sayfa boyunca en mide bulandırıcı ayrıntısına kadar anlatır. Bu, Julia Kristeva'nın "abjekt" (iğrenç) kavramının edebi bir tezahürüdür; Knausgaard, babasının fiziksel kalıntılarını temizlerken, aslında kendi ruhsal kirlenmişliğiyle ve babasına benzeme korkusuyla yüzleşmektedir. Bu, babanın hayaletinden arınmak için yapılan ilkel bir ritüeldir.
  • Mahrem İtiraflar: Knausgaard sadece çevresindekileri değil, kendini de aynı acımasızlıkla teşhir eder. Dördüncü ciltte, 18 yaşındaki halinin bekaretini kaybetme çabalarını, yaşadığı erken boşalma sorunlarını ve bu durumun yarattığı derin utancı tüm çıplaklığıyla anlatır. Bunu yaparak, geleneksel maskülenite anlatısının kahramanca imajını yapısöküme uğratır ve okurla radikal bir kırılganlık üzerinden bağ kurar. Yazarın bu kendini aşağılama tavrı, okuyucuyla arasında eşsiz bir samimiyet kurar.

--------------------------------------------------------------------------------

Sonuç: Aynada Kendi Hayatımızla Yüzleşmek

Karl Ove Knausgaard’ın "Kavgam" serisi, basit bir otobiyografiden çok daha fazlasıdır; hayat ile sanat arasındaki sınırları yıkan radikal bir jesttir. Eserin en kalıcı mirası, modern hayatın "banalliğine" iade ettiği itibardır. Ancak Knausgaard, okuyucuya kendi sıradan hayatında bir anlam bulma imkânı sunmaktan ziyade, onu kendi gündelik varoluşunun çoğu zaman göz ardı edilen, rahatsız edici ve şatafatsız gerçekliğiyle yüzleşmeye zorlar.

Peki, her anımızı özenle kurguladığımız sosyal medya çağında, Knausgaard’ın kusurlu bir hayatı bu denli çıplakça ortaya sermesi, bizim "gerçeklik açlığımız" hakkında ne söylüyor?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder