1 Ekim 2016 Cumartesi

Kendi Seven Ağlamaz – Tuna Kiremitçi

         Bir dönemin çocuk yıldızının, başarısız yetişkin bir oyuncu olmasının basit bir hikayesi. Aslında destek isteyen, zorluklar karşısında tükenmiş bir karakter. Güvenli bir liman arıyor ama hayat acımasız. Alkol, genç sevgili, başarısız projeler  derken hiç ummadığı birisi kalbini çalıyor.

         Bence okumaya, zaman harcamaya değmeyecek bir kitap ama okursanız, ben daha güzelini yazarım, bu ne böyle diyeceğiniz bir kitap. 

Aşağıdaki alıntı www.dr.com sistesinden alınmıştır.




Kim bilir belki kavuşmaktır aşkın felaketi, belki de mesafeler belirler tutkunun niceliğini. Sevmek esasında alıp başını gitmek ve yanında hiçbir şey götürememektir belki de. Belki de tükettiklerimizden artakalanlardır kim bilir... Bir zamanların çocuk yıldızı Sitare, ömrünü gerçek aşkı arayarak ve bulamayarak geçirmiştir. Zira kendini bildi bileli bir gönül hataları uzmanıdır o. Yanlış şeride girmek, akıntıya karşı kürek çekmek ya da uçarken rotayı şaşırmak dendi mi kolay kolay rakip tanımaz. Umutlarının tükendiği bir anda, uzak bir şehirde çekilecek bir diziden rol teklifi alır. Orada aşkı hiç beklemediği bir şekilde bulacaktır ancak gerçek aşk onun tahmin ettiğinin çok ötesindedir.

Çağdaş edebiyatımızın sevilen isimlerinden Tuna Kiremitçi, yeni romanında aşkın doğasına ilginç bir açıdan yaklaşıyor. Kalemini bir kamera gibi kullanarak kadın erkek ilişkisinin zorluklarına, aşkın bilinmeyen yüzüne ve dizi dünyasının arka planındaki ilişkilere şiirsel bir dille uzanıyor. Günümüz gerçeklerini de yabana atmayan bu romanı okurken hayallerle gerçekler arasında sihirli bir yolculuğa çıkacaksınız. Saf, katıksız, katışıksız, ölümsüz, çözümsüz bir aşkın lirik destanıdır elinizdeki roman. Kelimeleri henüz icat etmemiş insanoğlunun mağara duvarlarına çizdiği ilk resimden fazlası değil. Eğer aşkı bulduğunuzu düşünüyorsanız başka raflara bakın, çünkü bu, aşkı bulanların değil bulduğunu zannedip kaybedenlerin hikâyesi...
(Tanıtım Bülteninden)


İnce Kapak: 

Sayfa Sayısı: 192

Baskı Yılı: 2016


e-Kitap: 

Sayfa Sayısı: 126

Baskı Yılı: 2016


Dili: Türkçe
Yayınevi: Destek Yayınları

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Yabancı - Albert Camus

     
       Romanın teması; bir bireyin kendisine, topluma yabancılaşmasıdır. Adını da buradan alıyor. Kahramanımız için hiçbir şeyin önemi yoktur. Herşey saçmadır. Absürt bir hikaye. Dünya umurunda olmayan, soğuk kanlı, duygusuz, annesinin ölümünden etkilenmeyen, kahramınımızın sadece soyadı var. Annesinin ölümününden etkilenmemesi karşısında yapılan eleştirilere verdiği yanıt
"Annemi elbette çok severdim; ama bu bir şey ifade etmezdi ki. Sağlıklı bütün insanlar, sevdiklerinin ölümünü az çok arzu etmiştir." Bu düşünce tarzını anlamak mümkün değil. Bunun haricinde, hikayenin finali moralimi bozdu. Kitabın kahramını hikayenin sonunda bütün yaşadıklarını sorguluyor.

        Kitabın dili sade ve okunabilirliği yüksek ama Nobel Edebiyat ödülü alacak ne özelliği var onu anlayamadım. Albert Camus, varoluşçuluk ve absürdizm akımının öncülerinden sayılıyor, kitap bu özellikleri taşıyor.

Aşağıdaki bilgiler www.dr.com.tr den alıntıdır.



"Albert Camus"nün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan "Yabancı", aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir "varlık"ın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi "Meursault", bir simge kahraman değildir, "adı" olmayan bir "Yabancı"dır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma... Camus'yle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. "Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir," der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.


İnce Kapak: 

Sayfa Sayısı: 119

Baskı Yılı: 2016


e-Kitap: 

Sayfa Sayısı: 90

Baskı Yılı: 1996


Dili: Türkçe
Yayınevi: Can Yayınları


4 Ağustos 2016 Perşembe

Boyun Eğme - Levent Üzümcü


         Gezi olayları sırasında muhalif tavırları nedeniyle Şehir Tiyatrolarından ihraç edilen Levent Üzümcü'nün , Sosyalist Enternasyonel'de yaptığı konuşmanın bulunduğu kısım ve savunmaları çok başarılı. Twitter'da da izlediğim, politik olarak beğendiğim, aynı zamanda başarılı bir tiyatrocu
fakat Türkiye için her yönüyle fazla iyi, demokratik ve dolu dolu bir sanatçı. Kitabın son kısmında, her bireyin, legal sivil toplum örgütleri vasıtasıyla mücadelesine devam etmesi gerektiği urgulanıyor.
Her ne kadar kitapta okuduğum makaleler bir hayli olumsuz bir tablo yaratsa da, Levent Üzümcü gelecekten ümitsiz değil. Ama ben ümitsizim.

Aşağıdaki bülten www.dr.com.tr den alınmıştır.




Demokrasinin tüm imkânlarını kullanarak demokrasiyi yok etmekte olan küçük bir zümre ve onların itinayla ve gözünü kırpmadan kandırdıkları -kanmaya meyilli- koca bir kalabalıkla karşı karşıyayız, biliyorum. Aynı ülkede yaşayıp aynı dili konuştuğumuz; aynı yollarda yürüyüp aynı yemekleri yediğimiz halde aramıza sıkışmış yüzyıllar olduğunun da farkındayım. Maalesef, Türkçe bilmeyen bir Çinliye 10 dakikada anlatabileceğimiz problemleri kendi anadilimizde kendi vatandaşımıza anlatamıyoruz ki, bizi en çok da yaralayan bu. Çünkü içten içe biliyoruz ki, kötülüğü bildiği, gördüğü halde görmezden, bilmezden gelen ve fütursuzca destekleyen bu yığın, yarın eline fırsat geçse bize aynı kötülükleri gözünü kırpmadan yapmaktan çekinmeyecek.

Ne yapmalıyız? Her şeyin sonuna gelmişiz gibi bir hali var çoğunuzun. Oysa ki her şey daha yeni başlıyor. Lâftan, kaygılanmaktan, serzenişte bulunmaktan daha çok çalışmaya ve sahada mücadele etmeye ihtiyacımız var. En önemlisi de sizin gibi aydınlık yarınlara inanmış vicdanlı insanların varlığını daha çok hissetmeye…

Gücünüzü farkında olun, demokrasi beden ağırlığı üstüne yürüyor ama akıl ağırlığı çok daha etkilidir. Bir başkası yok, sadece siz varsınız. Lütfen yılmayın, lütfen boyun eğmeyin!
(Tanıtım Bülteninden)


İnce Kapak:

Sayfa Sayısı: 165

Baskı Yılı: 2016


e-Kitap:

Sayfa Sayısı: 129

Baskı Yılı: 2016


Dili: Türkçe
Yayınevi: Ka Kitap



31 Temmuz 2016 Pazar

Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda - Ahmet Şık

         Bugünlere nasıl geldik anlamak için güzel bir kitap. 
Son 20 yılda fethullah gülen cemaatinin stratejik olarak yaptığı planlar ve bu planların içerinde rol alan AKP nin bu ilişkide önce figüran sonra başrol oyuncusu olmasını anlatıyor. Stratejik planlar derken gözünüzde büyütmeyin, sınav sorularında hırsızlık, usülsüzlük, ,yolsuzluk, sahtekarlık, adam kayırma, dindarlar ama her türlü yalan dolan namussuzluk mübah. 
Zaten okumuşların şerrinden koru diyen imamların olduğu ve herkesin amin dediği bir ülkede yaşıyoruz. İsterseniz okumayın daha iyi.


Pek çok olay yakın zamanda yaşadığımız ve detaylı olarak bildiğimiz konular. 
Bu nedenle bazı kısımları çok sıkıcı gelebilir. 
Fakat bana ilginç gelen yalaka basın yazarları arasındaki atışmalar kısmı oldu. 

Bir diğer ilginç konu ise ;
1992 yılından beri yapılan genel sınavlarda bu kadar çok hırsızlık olması. Bunların bir çoğuda yargıya iletilmiş ve
hırsızlıklar ispatlanmış.
 Hayatım bu sınavlarla geçti, tam 10 kez üniversite sınavına girdim, iki kez dikey geçiş sınavı, 22 yıllık 
üniversite öğrenciliğimde 6 farklı üniversitede çok sayıda sınava girdim. 
Başarılı oldum, olamadım ama hepsinde bu dindarım diye geçinen hırsızların mutlaka etkisi var. 
Böyle namussuzlar yüzünden büyük ihtimal hiç bir zaman hak ettiğim şekilde değerlendirilmedim.

Aşağıdaki bülten www.dr.com.tr den alınmıştır.



AKP-Cemaat İttifakı Nasıl Dağıldı?

AKP ve Gülen Cemaati, yakın zamana kadar Türkiye'yi siyasal ve toplumsal olarak birlikte dönüştüren iki iktidar ortağıydı. Devleti soyma amaçlı bir talan zincirini yalanlarla ve hukuku ayaklar altına alarak örtbas etmeye girişen hırsızlar çetesiyle, bunun üzerinden hukuki değil siyasi operasyonlara kalkışanlar geçmişin yol arkadaşlarıydı. Tuzaklar, hileler, sahteliklerle örülü soruşturma ve davalar zincirine imza atan bu iki kirli suç ortağı şimdi, "Yeni Türkiye"nin savaşan güçleri olarak sahnedeler. Tarafların yaptığı savunmalara kimse aldanmasın. 

Bu savaş ne demokrasi ve temiz toplum ne de birilerinin iddia ettiği gibi barış ya da sivilleşme için yaşanıyor. Sadece devletin sahibi kim olacak diye savaşılıyor. Her savaş gibi bu da kirli. Bu yüzden ortalığı kaplayan pislik görünen o ki bir süre daha pis kokular yaymaya devam edecek. Kötü olmadı. 

Zira bu iktidar paylaşım savaşı patlamasaydı kimsenin kuşkusu olmadığı yolsuzluk, rüşvet, hırsızlıkla örülü AKP iktidarının talan çarkı ortaya çıkmayacaktı. Gülen Cemaati'nin, Türkiye'nin yeni derin devleti olmaya çalıştığı bu kadar açık anlatılamayacaktı. Uzun sözün kısası, AKP suçladığı Cemaat kadar çete, Cemaat suçladığı AKP kadar hırsızdır.
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 624

Baskı Yılı: 2014


Dili: Türkçe
Yayınevi: Postacı Yayınevi



15 Haziran 2016 Çarşamba

New York Üçlemesi - Paul Auster

Cam Kent -  Paul Auster

Newyork üçlemesi, ilk hikaye Cam Kent. Herşey yanlış bir telefonla başlıyor, aslında iki kişi gibi yaşayan
fakat üçüncü bir kişiymiş gibi aranan kahraman. Arandığı yeni kimliği benimsedikten sonra hikaye başlıyor.
Neden, nasıl diye sorguladığımız bir çok nokta var. Sorgulamadan okudum, kimseye önermeyeceğim, belirli bölümleri sinirimi
bozan bir kitap. Bazı bölümlerini anlamadığımı düşündüm ama aslında anlaşılacak bir şey olmadığı kitap bittikten sonra
ortaya çıkıyor. Yazarı Paul Auster olmasa okunmayacak bir kitap.

Hayaletler -  Paul Auster

Ağırlıklı olarak mavi ve siyah arasında geçen bir hikaye. Okunabilirliği yüksek bir öykü ama bir süre sonra ne okuduğunuzu unutuyorsunuz.
Herşey bir hayal aleminde geçiyor sanki. Hikayeyi anlamak için çok uğraştım. Okurken çoğu kez kim kimdi ? Kim kimi izliyordu ? şeklinde sorular
sorarak başa döndüm, sonuç değişmedi anlamadım. Finali mavi ve siyah arasında geçiyor ama hangisi hangisi emin olamadım.
Daha ilginç olan, siyah, mavi tarafından izleniyormuş gibi anlaltıyor ama sanki izleten yine siyah. Böyle bir hikaye yazsam beni kesin tımarhaneye atarlar.
Anlayan var mı diye internette araştırma yaptım. Çok net yanıtlara ulaşamadım.

Kilitli Oda - Paul Auster

Planlanmış bir hayatı sunan bir yakın arkadaşın öyküsü. Tuhaflıklarla dolu bir hikaye,
basit, diğer öykülere göre okuması daha keyifli. Fanshawe önceleri çok güzel bir hayat yaşama imkanı verse de sonra huzursuzluk yaratıp, aslında geçmişiyle ilgili herşeyi sorguluyor. Araştırmalar Fanshawe'in ne kadar acaip, ne kadar anlaşılmaz olduğunu ispatlıyor. Fanshawe'in kitabının çok satması ve özel bir tarzı ile büyüsünden söz edilmesi, üstün kişilerin normal olmadığı vurgusunu yapıyor. Hikayenin sonunda Cam Kent ile bağlantı kurması başka bir ilginçlik.
Paul Auster çok iyi bir yazar olabilir ama kitaplarının çevirileri kesinlikle iyi değil.

Aşağıdaki tanıtım bülteni www.dr.com.tr den alınmıştır.







Cam Kent, Hayaletler, Kilitli Oda

"Sanki Fanshawe son yazdıklarının benim bu konudaki bütün beklentilerimi altüst edeceğini biliyordu. Bunlar, pişmanlık duyan bir adamın sözleri değildi. Sorumu soruyla yanıtlamıştı, bu yüzden her şey çok açık kalmıştı, bitmemişti, yeniden başlayacaktı. İlk sözcükten sonra yolumu şaşırdım, o dakikadan sonra ancak el yordamıyla ilerleyebildim, karanlıkta tökezledim, benim için yazılmış bir kitap beni kör etmişti."

Çağdaş Amerikan edebiyatının en özgün yazarlarından Paul Auster'ın New York Üçlemesi, yazarın hayranlarının mutlaka okuması gereken üç kült kitabı birleştiriyor: Cam Kent, Hayaletler ve Kilitli Oda. Polisiye romanla postmodern kurmacanın bir harmanı olan ve kafkaesk bir üslupla örülen üçlemede yazar, okuru kilitli odalarda, geçmişte ve gelecekte, tuzaklı sokaklarda, çifte ve karanlık kişiliklerle donattığı kahramanlarının peşinde dolaştırırken, romanın her sayfasına dağıttığı ipuçlarına anlam vermeyi okura bırakıyor. Kahramanlarını, soyut ya da somut kilitli odalara sokarak özgürlüklerini ancak oradan kaçarak elde edebilecekleri bir dünya kuruyor. Sokuldukları kafesin sınırlarının nereye vardığını ancak kurtulunca anlayan kahramanlarına -ve okuruna- üzerlerindeki baskıdan kurtulma kapılarını açacak anahtarları da sunuyor. New York Üçlemesi, edilgen okur için yalnızca bir kilitli oda ya da aynalarla dolu birer koridor. Gerçek okur ise bu metnin, dünyayı başka bir açıdan göstererek ruhlarımızın çizgilerini yansıtan bir havuz olduğunu görecektir.


İnce Kapak: 

Sayfa Sayısı: 368

Baskı Yılı: 2016


e-Kitap: 

Format:  

Sayfa Sayısı: 281

Baskı Yılı: 2004


Dili: Türkçe
Yayınevi: Can Yayınları


8 Haziran 2016 Çarşamba

Sıfır Sayı - Umberto Eco



    Yarının haberlerini vermek için çaba harcayan, mesleğinde çok başarılı olamamış gazetecilerden kurulu bir gazete. Hepsinin bir tarzı var, aslında işlerinde kötü değiller sadece gelişen sosyal medya ve online habercilik karşısında çaresiz kalmış, geleneksel gazeteciler. Günümüzde ülkemizde de yaşanan bir sorun, günlük gazeteler birer birer kapanıyor ya da önce yayınları sadece internet'e taşıyor sonra kapanıyor. Radikal bunlar arasında en bilinen örnek.

    Kitabın konusuna gelirsek, Gladio, bir Papa’ya suikast, başka bir Papa’nın öldürülmesi, hükümet darbeleri, gizli servislerle terör örgütlerinin karmaşık ilişkileri… Ve bir soru: Acaba Mussolini sağ mı? son soru üzerine kitap final yapıyor. Dikkatli okunması ve olayların analiz edilmesi gerekiyor. Yorumlar Eco'nun İtalya'nın son 50 yıllık tarihini gözden geçirdiğini söyleyen bir kitap. İtalya tarihi konusunda fazla bilgim olmadığı için bu düzeyde değerlendirme yapamıyorum.

Aşağıdaki bülten www.dr.com.tr den alınmıştır. 





Umberto Eco'nun yeni romanı: Kötü gazetecilik konusunda bir rehber

Tam bir "kaybeden" olan Colonna (50), gazeteci Simei'den iyi bir iş teklifi alıyor: "Yazı işleri sorumlusu ya da benzeri bir şey" sıfatıyla bir yıl boyunca bir günlük gazete için hazırlanan 12 "sıfır sayı"yı yönetecek ve "asla çıkmayacak olan bir günlük gazetenin hazırlanışıyla geçen bir yılın öyküsü"nü anlatan bir kitap yazacak. 

Patron Vimercate, bu gazete sayesinde "finans ve politika dünyasının güzel salonunu rahatsız edebileceğini kanıtladıktan sonra, olasılıkla bu güzel salon ona bu düşünceden vazgeçmesini rica edecek, o da Yarın tasarısını bir kenara kaldırıp güzel salona giriş yapma iznini koparmış olacak." 

Teklif sahibi Simei'nin de kendi planı var: "her şey suya düşerse kitabı yayımlarım. Bomba gibi patlayacak ve yayın hakkı adına bana belli bir gelir sağlayacaktır. Ya da, olur ya, birileri yayımlamamı istemez ve bana bir total verir. Net."

Olaylar böyle başlıyor ve Eco gözde konuları aracılığıyla İtalya'nın 50 yıllık tarihini yeniden yazıyor: Gladio, bir Papa'ya suikast, başka bir Papa'nın öldürülmesi, hükümet darbeleri, gizli servislerle terör örgütlerinin karmaşık ilişkileri… Ve bir soru: Acaba Mussolini sağ mı?
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 176

Baskı Yılı: 2015


Dili: Türkçe
Yayınevi: Doğan Kitap


19 Mayıs 2016 Perşembe

İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı - Nihat Genç


           Kitapta Nihat Genç'in Erol ismindeki bir arkadaşı üzerinden İslami yaşam tarzı ve düşünce yapısı hakkında eleştiriler yer alıyor. Tarikatların düşünmeyen, sorgulamayan bireyler yetiştirme yöntemleri ve çabaları anlatılıyor. Düşünmeyen sorgulamayan kişiler zaten birey olamaz, istenilen de bu, koyun sürüsü yaratmak ve bu sürünün oy potansiyelini kullanmak. Dini bazı kurnazların nasıl kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı örneklerle anlatıyor. Bazı örnekler aslında medyadan tanıdığımız kişiler ama doğal olarak gerçek isimleriyle anlatılmamış. Kitap boyunca anlatılan hikayeler okunabilir olmaktan çok uzak. Küfür etmek, nokta virgül gibi bir şey. Üstelik ağıza alınmayacak küfürler etmek, Karadeniz insanı için normal bir şey olarak anlatılıyor. Umarım bu anlatılanlar doğru değildir. Kitabı kimseye okuyun diye öneremem, bu kadar küfür ve seviyesiz ifadeler yer alan bir kitabı okumaya gerek yok.

Aşağıdaki imaj ve bülten www.dr.com.tr den alınmıştır.




İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? tüm dünyanın merak ettiği, hepimizi düşündüren büyük soruya cevap veriyor: Nasıl oldu da "Sade Müslümanlık" yıkıcı bir ideolojiye dönüştü?

Nihat Genç, olağanüstü bir anlatımla, felsefi, psikolojik, siyasi, sosyolojik tespitler eşliğinde gerçekleri önümüze seriyor. Roman, bir kişinin, zihniyetin ve toplumun dönüşümünü arka planıyla birlikte anlatıyor. Cemaat içinde yalnızlık çeken Erol, insan sarrafı Aysun, kibirli ve riyakar Bahri Abi, avanesi Osman, cilveli medya maymunu Nur, dünyanın en mazlum güzeli Dua... Öbür dünyadan fırlatılan cesetler, vicdanın cephanesi, bir saniye süren aşk ve ruhsuzlar ile beyinsizlerin hiç bitmeyen savaşı... 

-Bir kitabevinde çay içerek sessizce oturan insanlar niçin ve neden canavarlaştılar?
-Gönül huzuru peşindeyken, nasıl hırslı, vahşi kapitalistler haline geldiler?

Yakın dönemde yaşanan kültürel evrimi, şiirsel bir hızla, felsefi tespitler ve unutulmaz gözlemler eşliğinde okuyacaksınız. 

-Manevi bir yolculuğun rotası nerede değişip sapıyor?
-Hangi yalanlar zinciri, daha büyük yalanlara ve şiddete bağlanıyor?
-"Hakikati" arayan yoksullar nasıl doyumsuzca lüks peşinde koşmaya başlıyor?

İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? zihin açıcı, sürükleyici, heyecan dolu bir roman.
(Tanıtım Bülteninden)


İnce Kapak: 

Sayfa Sayısı: 176

Baskı Yılı: 2015


e-Kitap: 

Format:  

Sayfa Sayısı: 130

Baskı Yılı: 2016


Dili: Türkçe
Yayınevi: April Yayıncılık

25 Nisan 2016 Pazartesi

Orta Zekalılar Cenneti - Zülfü Livaneli

Orta Zekalılar Cenneti - Zülfü Livaneli

        Livaneli'nin köşe yazılarından oluşmuş bir kitap, toplumdaki yozlaşmayı anlatıyor. Genel olarak iktidar sahiplerinin tabana inerek oy potansiyeli yüksek kesime hitap eden politikalar gütmesi eleştirisi var. Demokrasilerin cevap veremediği sorunlardan bir tanesi, cahil kesime inen partiler Avrupa genelinde başarılı oluyor. Bu başarının kalıcı olması için ise toplumda aristokrat kesimin ezilmesi ya da azaltılması gerekiyor. Kitaptan öğrendiğim en ilginç araştırma sonucu ise, Osmanlı döneminden beri gelen köklü aile kavramı hep farklı sebeplerle yok edilmiş. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra aristokrat kesim yaratılamamış. Yaratılan zengin görgüsüz aile kavramları da eğlence kültürünü bile bitirmiş. Eğlence kültürü olmuş gürültü yapma rezilliği olmuş. Bir yerde çok eğlenen insanların neden sesi kısılır bu sorgulanıyor. Yanındaki ile bile konuşurken bağırarak konuşuyorsunuz. Her duyduğu Ortadoğu ezgileriyle göbek atan çok büyük bir kitle var. 
Ben roman okumam diyen ve bununla övünen cahil, görgüsüz, sonradan görme, zenginler üretmişiz.

         Bunlara ek olarak orta zekalılar uyanık, ikiyüzlü, riyakar ve korkaktırlar. Statükocu ve sürüden ayrılma cesaretini gösteren bireylerin önünü tıkamada ustadırlar. Ve ne yazık ki Nazım'ın dediği gibi:

''Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;

korkak,
cesur,
cahil
hakim
ve çocukturlar

ve kahreden
yaratan ki onlardır''

Aşağıdaki bülten www.dr.com sayfasından alıntıdır.

                   

1991 yılında yayınlanan Orta Zekâlılar Cenneti ile 2010 yılında yayınlanan Sanat Uzun, Hayat Kısa'dan derlenen yazılar elden geçirilmiş yeni baskısıyla okurlarla buluşuyor.

"Orta Zekâlılar Cenneti'ni yazdığım yıldan bu yana, Türkiye'de ve dünyada çok şey değişti ama gözlemlerime göre 'orta zekâlı'ların iktidar alanı daha da genişledi, neredeyse başa çıkılmaz bir ortak paydaya dönüştü. Toplum kaliteyi -deyim yerindeyse- kusmaya başladı, iyiliğin yerini kötülük, temizliğin yerini pislik, hakkın yerini haksızlık, kibarlığın yerini kabalık, ahlakın yerini ahlaksızlık alma yolunda epey ileri gidildi.

Ne olup bittiğini anlamamıza destek verebilecek böyle bir kitabı yeniden yayınlarken, iki ayrı kitaptan, yani Orta Zekâlılar Cenneti ile daha sonra yayınlanmış olan Sanat Uzun, Hayat Kısa'dan bir derleme yapmayı ve birlikte sunmayı istedim. İçimden öyle geldi. Umarım okurlar bunu uygun karşılarlar."
-Ömer Zülfü Livaneli -
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 464

Baskı Yılı: 2015


Dili: Türkçe
Yayınevi: Doğan Kitap

22 Mart 2016 Salı

Ustam ve Ben - Elif Şafak

        Hintli filbaz, aynı zamanda Sermimar Mimar Sinan'ın kalfası Cihan'ın hayatının uzun bir kesiti. Güzel bir hikaye, en güzel yanı tarihsel olaylar üzerine kurgulanmış bir roman. Kanuni Sultan Süleyman'ın olgunluk döneminden başlayıp II.Selim ve III.Murad dönemlerinde geçiyor.
Romanın, Filbaz Cihan'ın hayatını adadığı aşkı Mihrimah sultan ile aşk yaşaması en ilginç kısmı.
        Bir gün bir roman yazarsam o roman boyunca hiç kimse ölmeyecek. Ölüm ve acılar, ölenlerin arkasından oluşturulmuş hikayeler olmayacak. Kitap konusunda en büyük eleştirim, adı geçen padişahların, Mihrimah sultanın, Rus aslan bakıcısını, Mimar Sinan'ın, Sinan'ın falfası  en sonunda
Fil Çota'nın öldüğü bir hikaye. Herkesin öldüğü, ölümler üzerine finali oluşturulmuş bir roman. Okunabilir, benden geçer not aldı , özellikle masalımsı olarak anlatılan kesimlerde Elif Şafak bence yazar olarak gücünü, büyüsünü ve tarzını göstermiş. Şiir masal tarzında hikayeleri anlatmış, mükemmel olmuş, bu tarza hayran olmamak elde değil. Kitabın sonunda ilginç bir final bizi bekliyor.
Bir çok soru işareti açığa çıkıyor. Son cümle ise; Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de...

Aşağıdaki tanıtım bülteni www.dr.com.tr den alınmıştır.





Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de…

Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistan'dan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın çırağı. Ustası ise Sinan. Bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimar.

Elif Şafak'ın muazzam hayal gücü ve zengin diliyle Osmanlı tarihinin derinliklerine doğru şaşırtıcı bir yolculuğa çıkıyoruz. Karşılıksız bir aşk, iktidar kavgaları, yobazlığın ortasında yeşeren sanat ve beklenmedik bir ihanet…

Bir tarafta bilime ve öğrenmeye inananlar, bir tarafta gelişmeyi durduranlar... Ustam ve Ben, tarihi kişiliklerin, camilerin, kütüphanelerin, türbelerin, köprülerin resmigeçit yaptığı, rengârenk, canlı, sürprizlerle dolu bir dönem hikâyesi…

Öyle bir hayal dünyası ki içindeki konular ve tartışmalar günümüze dair de çok şey söylüyor. Uzun süre hafızalardan silinmeyecek, çok konuşulacak bir roman.

"İstanbul dediğin unutkanlıklar şehri. Orada her şey suya yazılmış. Ustamın eserleri hariç, onunkiler taşa kazınmış. O taşlardan birine bir sır sakladık. Çok zaman geçti üzerinden, nice alametler birikti ama hâlâ orada olmalı, bıraktığımız noktada. Bilmem bulan çıkar mı? Bulsa bile anlar mı? Ustamdan geriye kalan yüzlerce eserden ve binlerce, binlerce taştan bir tanesi var ki, altında gizli Arzın Merkezi."
(Tanıtım Bülteninden)


İnce Kapak: 

Sayfa Sayısı: 480

Baskı Yılı: 2013


e-Kitap: 

Sayfa Sayısı: 480

Baskı Yılı: 2013


Dili: Türkçe
Yayınevi: Doğan Kitap

19 Şubat 2016 Cuma

Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk


         Kitabın kısa özeti; kötü bir hikaye, kötü bir son. Fakat yine Orhan Pamuk büyüsüyle kitabı büyük bir keyifle okudum. Böylesine basit, eski Türk filmlerini andıran konuları, nasıl böylesine güzel işliyor ve bana okutuyor bunu çözemedim. Sanırım iyi roman yazarı olmanın sırrı bu.

         Kitap 30 yıl öncesinden başlayarak, günümüze gelen Gebze-İstanbul-Öngören'de geçiyor. Liseli bir gencin aşkı ile baba özlemini harmanlamış bir hikaye. Tarihsel örnekleri çok fazla tekrar edip biraz sıkıyor. Kitapta beni en çok rahatsız eden kısım, rastlantıların bu kadar fazla olması oldu. Bir diğer açık konu ise roman yazarı olmak isteyen kahramanın bu konuda ilerleyen yaşlarında imkanı olmasına karşın hiç bir denemede bulunmaması oldu. Kitabın kapağının da bir hikayesi var. Orhan Pamuk'un bu kitabını da okuduktan sonra bütün kitaplarını okumam gerektiğine karar verdim.

Aşağıdaki bilgiler www.dr.com sitesinden alınmıştır.



İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi?
Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür?
Orhan Pamuk, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan yeni romanı Kırmızı Saçlı Kadın'da bizi otuz yıl önce İstanbul yakınlarındaki bir kasabada liseli bir gencin yaşadığı sarsıcı bir aşk hikâyesiyle, büyük bir insani suçun peşinden sürüklüyor.
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 204

Baskı Yılı: 2016


Dili: Türkçe
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları


1 Ocak 2016 Cuma

Pargalı İbrahim Paşa - Hester Donaldson Jenkins

Pargalı İbrahim Paşa - Hester Donaldson Jenkins

          Kitap, Pargalı İbrahim Paşa'nın bir köle iken nasıl Osmanlı da en yükset mertebelere geldiğini anlatıyor. Hırslı ama devleti için faydalı bir karaktermiş, hataları olmuş ve bunun bedelini canı ile ödemiş. Bir dergaha gömülmüş, mezarı yok. Kitapta dikkat çeken en ilginç ayrıntı ise Sultan Süleyman'la aynı odada kalmaları ve aynı yatakta uyumaları. Muhteşem Yüzyıl dizisini seyreden birisi için kitap okumaya çok gerek yok. Sadece Kanuni'nin kız kardeşiyle evlenip evlenmediği belli değil. Bir de Osmanlı hanedanlığında dedikodu kazanı nasıl kaynıyormuş, okurken çok güzel anlıyorsunuz.


Aşağıdaki bülten www.dr.com.tr den alıntıdır.


Kanunî Sultan Süleyman'ın veziriazamı olan ve Pargalı, Frenk, Maktul, Makbul gibi ünvanlarla tanınan İbrahim Paşa bugünkü Yunanistan'ın Parga adlı şehrinde bir balıkçının oğlu olarak doğmuştu. Manisa'dayken Şehzâde Süleyman'ın maiyetine girdi. Pargalı İbrahim, 1523'te Pîrî Paşa'nın yerine, daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde ve genel teamüle aykırı olarak hasodabaşılıktan veziriazamlığa getirildi. Bu yüzden Makbul İbrahim Paşa diye anıldı. Ancak kazandığı başarılarla günden güne artan gururu sonunu hazırladı ve 1536'da idam edildi. Artık "Makbul" değil "Maktul"'dü.


İnce Kapak:

Sayfa Sayısı: 144

Baskı Yılı: 2015


e-Kitap:

Sayfa Sayısı: 144

Baskı Yılı: 2015


Dili: Türkçe
Yayınevi: Yeditepe Yayınevi