Adından anlaşılacağı gibi gezi kitabı, hiçbir zaman gitmeyeceğim yerleri anlatıyor. Hindistan ve Nepal gitmeyi asla düşünmeyeceğim bölgeler fakat merakımı gidermek için okuduğum kitaplar yeterli oldu. Özellikle Grange'nin Kızıl Karma kitabıda Hindistan'a aynı bölgeyi anlatıyordu, ölü yakma törenleri neden bu kadar önemli oluyor onu anlayamadım ama asıl anlamadığım bunu izlemek için giden turistler. Turist olarak bu ülkelere gitsem ölülerin yakıldığı yerleri ziyaret etmek istemem. Kitap, yazarın gezisi hakkında çok güzel bilgiler veriyor, tapınakların hikayelerini anlatıyor. Kısa zamanda keyifle okunabilecek bir kitap.
Aşağıdaki fotoğraf ve tanıtım bülteni www.amazon.com.tr sitesinden alınmıştır.
HİNDİSTANA YOLCULUK VE NEPAL GEZİSİ Kağıt Kapak – 1 Ekim 1996
Başlangıç olarak beni etkilemese de bağımsız anlatılan hikayelerin birbirine bağlı olması çok güzel. Hikayeler tek tek anlatılıp bir roman bütünü olur. Farklı karakterler farklı gözlemler. Bence çok başarılı bir kurgu olmuş. Kısa sürede okunabilecek akıcı bir uslüpla yazılmış. Hikayeler hakkında spoiler vermek istemem ama kadınların sorunları çok büyük ve hepsi gerçek, anlatım sürecinde hiç abartı ya da bu da olmaz artık şeklinde bir düşünceye kapılmıyorsunuz. Uzaylı kısmı hariç, hikayelerin tümü gerçek hayattan alıntı dense hiç şaşırmam.
Aşağıdaki fotoğraf ve tanıtım bülteni www.amazon.com.tr sitesinden alınmıştır.
Bir Varmış Bir Yokmuş Kağıt Kapak – Tıpkı basım, 1 Mart 2011
Bir Varmış Bir Yokmuş'un bir yüzünde gerçek yaşamdan alınmış öyküler, diğer yüzünde ise kurgulanmış öyküler var. Ancak Ayşe Kulin'in kitabın önsözünde de belirttiği gibi hayal ile hakikat, kurgu ile gerçek kimileyin öylesine iç içe geçiyor ki. Bu iç içe geçişi en iyi dile getirecek biçim bu kitabı önlü arkalı, evire çevire okunacak bir kitap olarak tasarlamaktı.
Biz de öyle yaptık, bir yanda gerçek öyküler bir yanda kurgular var ama hangisinin gerçek, hangisinin hayal ürünü olduğunu karıştırmak mümkün. Belki hayatın gerçeği de tam bunu anlatmak istiyor bize.
Ayşe Kulin, Bir Varmış Bir Yokmuş ile edebiyatta risk alan bir kalem olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Kitabın çift taraflı yapısı –bir yanda gerçek, diğer yanda kurgu– yalnızca yenilikçi bir biçim denemesi değil, aynı zamanda insan bilincinin gerçeği ve hayali nasıl iç içe geçirdiğine dair felsefi bir sorgulama. Kulin, masalsı bir başlık ve girişle okuru çocukluktan kalma bir güven duygusuna çağırırken, öykülerin içeriğiyle bu güveni ustalıkla sarsıyor. Gerçek öykülerin ham, neredeyse gazeteci titizliğiyle işlenmiş acıları, kurgu öykülerin ise hayal gücünün özgür ama disiplinli dansıyla dengeleniyor. Bu, bir yazar için hem teknik bir başarı hem de duygusal bir meydan okuma.Kulin’in üslubu, bir nakış gibi: sade ama her dikişte bir duygu, bir anı gizli. Gerçek öykülerde, örneğin bir deprem mağdurunun sessiz çığlığı ya da göçmen bir ailenin kayboluşu, adeta bir belgeselci gözüyle aktarılıyor; ama asla didaktik değil. Kurgu tarafında ise aynı temaları fantastik bir aynada yeniden inşa ederken, okurun “Bu gerçekten olmuş olabilir mi?” diye sorgulamasına izin veriyor. Bu belirsizlik, Kulin’in yazar olarak en büyük kozu: Gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak, hayatın kendisinin ne kadar kaygan bir zeminde durduğunu hatırlatıyor.Bir yazar olarak hayran kaldığım nokta, Kulin’in empatiyi bir araç değil, bir pusula gibi kullanması. Öykülerdeki karakterler –ister gerçek ister hayali– öyle sahici ki, her birinin nefesini hissediyorsunuz. Ancak, bazı öykülerin benzer duygusal tonlarda seyretmesi, ritmi yer yer tekdüze kılabiliyor. Yine de bu, Kulin’in niyetli bir seçimi olabilir: Hayatın trajedileri, ne kadar farklı görünse de, ortak bir insanlık acısında birleşiyor.Kitabın çift taraflı formatı, bir yazar için hem ilham verici hem de korkutucu. Okuru kitabı fiziksel olarak çevirmeye zorlamak, cesur bir hamle; çünkü bu, hikâyenin yalnızca zihinsel değil, bedensel bir deneyim olmasını sağlıyor. Kulin, adeta “Hayatın iki yüzünü de gör, ama hangisinin gerçek olduğuna kendin karar ver” diyor. Bu, bir yazar olarak bana, okuru metnin içine çekmenin ne kadar güçlü bir araç olabileceğini hatırlatıyor.Eğer bir eksik arayacak olursam, kurgu öykülerin bazılarının gerçek öykülerin gölgesinde kaldığını söyleyebilirim. Gerçek öykülerin ham yoğunluğu, kurguların hayal gücüne baskın geliyor. Ama belki de bu, Kulin’in bilinçli bir tercihi: Gerçek, her zaman kurgudan daha ağır basar mı? Bu soruyu okura bırakıyor.Sonuç olarak, Bir Varmış Bir Yokmuş, bir yazarın hem kalbi hem de zekâsıyla yazdığı bir eser. Kulin, bu kitabıyla sadece öykü anlatmıyor; okuru, hayatın kırılganlığını ve gerçeğin muğlaklığını sorgulamaya davet ediyor. Bir yazar olarak, bu eserden aldığım ders: Hikâye anlatıcılığı, yalnızca kelimelerle değil, okurun zihninde bıraktığın soru işaretleriyle de şekillenir.
Beyaz zambaklar, saflık ve yeniden doğuşun temel temasını temsil eder. Beyaz zambakların ülkesi de Finlandiyadır. Yazar Grigory Petrov'un Finlandiya seyahatlerinde gözlemlerini yazdığı bir kitap bana doğa üstü insanların ülkesi gibi geldi, dipten idealist liderlerle bu kadar hızlı dönüş çok mümkün gibi gelmedi. Akp ile ülkenin 23 yıldır yaşadığı kültürel yozlaşma ve toplumsal ahlaksızlık, üstelik dindar geçinen bir halkın iftira , yalancılık, çok kötü dış politika ve saraylarda yaşayan kesimi alkışması inanılır gibi değil. Herşey bir yana ülkede kötü günler bitiyor ama daha kötü günler geliyor bu nedenle lütfen herşeye hazırlıklı olun. Kitapta anlatıldığı gibi dipten geri dönüş mümkün mü ? Türkiye için hiç sanmıyorum. Fakat bunu harika bir biçimde yaşamış olan Finlandıya'nın dününü ve bugününü anlatan kitap mutlaka okunmalı.
Aşağıdaki tanıtım bülteni ve fotoğraf www.amazon.com.tr sitesinden alınmıştır.
Grigori Petrov, yayımlandığı dönemde Balkanlarda olduğu kadar genç Türkiye'de de büyük bir ilgiyle karşılanan Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinde, uzun yıllar ulus kimliğine sahip olamamış, işgaller, toplumsal eşitsizlikler, yoksulluk ve türlü güçlüklerle boğuşmuş küçücük bir ülkenin her yönden kalkınmasının hikayesi büyük bir hayranlık ve sevgiyle anlatır. Bir avuç aydının kılavuzluğunda halkın her kesiminden insan, aydınlar, işçiler, köylüler, sanatçılar, zanaatkarlar, eğitimciler örneğine az rastlanan bir çabayla küçük ülkelerine, uluslarına sahip çıkarlar. Grigori Petrov da sonuçlarını bizzat gördüğü bu çabayı, birlik ve beraberliğin, ulus bilincine sahip olmanın değerini, masalsı üslubuyla eserinin hemen her sayfasında vurgular. Petrov'un Bulgar aydınlarına ithaf ettiği, onlar için bir kılavuz olarak tasarladığı bu özgün eser, Türkçeye ilk kez 1928 yılında Bulgarcadan çevrildi. O tarihten beri defalarca basıldı, pek çok kez yeni çevirisi yapıldı, harp okullarından köy okullarına kadar genç Türkiye'nin öğretmenlerine, aydınlarına da kılavuz oldu. Günümüzde okuryazarlık oranı yüzde yüze varan, eğitim ve öğretim sistemiyle, halkının mutluluğuyla diğer uluslara örnek olan Finlandiya'nın "kuruluş" hikayesi Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinden alınacak pek çok ders ve ilham var hala.
Kitap hakkında Grok'un yorumu ;
Beyaz Zambaklar Ülkesinde (or In the Land of White Lilies), Grigory Petrov tarafından yazılmış, ilk olarak 1923'te yayımlanmış bir eserdir. Kitap, Finlandiya'nın yoksul ve geri kalmış bir ülkeden eğitim, kültür ve toplumsal çaba yoluyla nasıl modern, müreffeh bir topluma dönüştüğünü anlatır. Finlandiya'nın eğitim sistemi, öğretmenlerin, din adamlarının ve entelektüellerin halkı bilinçlendirme ve kalkındırma çabaları üzerine odaklanır. Kitap, bireysel ve kolektif sorumluluk, çalışkanlık ve eğitimle toplumsal ilerlemenin mümkün olduğunu vurgulayan ilham verici bir manifesto gibidir.Özellikle Türkiye'de büyük bir popülerlik kazanmıştır; Mustafa Kemal Atatürk'ün önerisiyle askeri okullarda ve eğitim kurumlarında okutulmuştur. Toplumsal dönüşüm ve ulus inşası için bir rehber olarak görülen eser, sade ama etkileyici anlatımıyla dikkat çeker.Temel Temalar:
Eğitim ve aydınlanmanın gücü
Toplumsal dayanışma ve kolektif çaba
Küçük bir ulusun kararlılıkla büyük başarılar elde etmesi
Liderlerin ve bireylerin toplum üzerindeki etkisi
Önemli Noktalar:
Finlandiya'nın 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki dönüşümünü örnek gösterir.
Kitapta, özellikle Johan Vilhelm Snellman gibi figürlerin eğitim ve kültür reformlarındaki rolleri öne çıkar.
Türkiye'de özellikle 1930'lu yıllarda popüler olmuş ve hala ilham kaynağıdır.
Klasik Agatha Christie başlangıçı ama sonrasında kitap biraz hayal kırıklığı yarattı. Konusu kaynaklı olabilir , çok eski bir cinayeti incelemek belki kitaba ilgimi kaybetmeme sebep oldu. Kitapta tanınmış Christie karakterleri yok fakat eski gizli polisler var. Yine zehir konusunda uzman bir karakter var. Kısa sürede okunabilecek bir kitap.
Aşağıdaki fotoğraf ve tanıtım bülteni www.dr.com.tr sitesinden alınmıştır.
Kader Kapısı Kitap Açıklaması
Tommy ve Tuppence Beresford çifti, İngiltere’de eski bir köşk satın alırlar. Bir gün, tozlu kütüphane raflarında Kara Ok adlı bir kitap bulurlar. Kitapta bazı satırların kırmızı mürekkeple çizilmiş olduğunu fark ederler: Ortada garip bir mesaj vardır. “Mary Jordan’ın ölümü normal değildi.” Beresford’lar olayın gizemini çözmek için köyde araştırma yapmaya başlarlar.
Kader Kapısı (Postern of Fate), Agatha Christie'nin son yazdığı romanlardan biri ve Tommy ile Tuppence Beresford çiftinin yer aldığı son kitaptır (1973). Bu eser, Christie'nin klasik gizem romanlarından farklı olarak daha çok nostalji, casusluk ve geçmişin sırlarıyla dolu bir hikâyeye odaklanır. Kitap, Beresford çiftinin emeklilik döneminde eski bir eve taşınmaları ve tesadüfen buldukları ipuçlarıyla geçmişte işlenmiş bir suçu çözmeye çalışmalarını konu alıyor.Yorum: Kader Kapısı, Christie'nin en güçlü eserlerinden biri olarak kabul edilmez, ancak yazarın sadık hayranları için Tommy ve Tuppence'ın sıcak, esprili ve maceracı ruhu hâlâ çekicidir. Roman, gizemden çok karakterlerin ilişkilerine ve geçmişe duyulan özleme odaklanır; bu da kitabı daha duygusal ve hafif bir tonda tutar. Kurgu, klasik Christie romanlarındaki gibi keskin ve karmaşık değildir; bazı okuyucular hikâyenin temposunu yavaş ve olay örgüsünü dağınık bulabilir. Yine de, yazarın yaşlılık döneminde yazdığı bu eser, onun karakter yaratma becerisini ve nostaljik atmosfer kurma yeteneğini yansıtır. Eğer Tommy ve Tuppence serisini seviyorsanız veya Christie'nin daha kişisel ve rahat bir tarzını keşfetmek istiyorsanız, Kader Kapısı keyifli bir okuma sunabilir.